Bahattin Gemici

Bahattin Gemici

12 Aralık 2024 Perşembe

    YUNUS EMRE VE ANADOLU MÜSLÜMANLIĞI

    3

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Yunus Emre’nin 1250-1320 yılları arasında, Porsuk Çayı’nın Sakarya’ya karıştığı Sarıköy’de yaşadığı söylenir. Anadolu’nun bir çok yerinde onun mezarı vardır. Halkımız onu öylesine benimsemiştir ki; çocuklarına, köylere onun adını vermiş, onun ağzından şiirler söylemiştir. Yunus deyince akan sular durur, hepimiz Yunus’un şiirlerinin büyüsüne kaptırırız kendimizi.

    Yunus bir tasavvuf şairidir. Tasavvuf anlayışına göre; tarikata, Tanrı yoluna girenlerin, kitaplardan öğrendikleri bilgilerden sıyrılıp, doğrudan doğruya Tanrı’dan gelecek bilgiye açık olmaları gerekir. Tanrı’ya kitap bilgileri ile değil, Tanrı aşkı ile ulaşılır.

    Yunus Emre, Taptuk Emre’nin tekkesine, kırk yıl odun taşıyarak hizmet etmiş, tekkeye odunun eğrisini bile sokmamıştır. Daha sonra şeyhinin düşüncelerini yaymak için gurbet ellere çıkmış, Anadolu’yu, Azerbeycan’ı, Kafkasya’yı, Şam’ı dolaşmıştır.
    Taptuk’un tapusunda
    Kul olduk kapısında
    Yunus miskin çiğ idik
    Piştik elhamdülilleh
    Vardığımız illere
    Şol safa gönüllere
    Baba Taptuk manisin
    Saçtuk elhamdülillah
    Yunus Anadolu köylüsünün ağzından şöyle konuşur:
    Acep dünyada varm’ola
    Şöyle garip bencileyin
    Bağrı yanık gözü yaşlı
    Şöyle garip bencileyin
    Yunus kaderine kafa tutan, zehiri bala çeviren insandır.
    Ben yürürüm yana yana
    Aşk boyadı beni kana
    Ne usluyum ne divane
    Gel gör beni aşk neyledi
    Kâh eserim yeller gibi
    Kâh tozarım yollar gibi
    Kâh coşarım seller gibi
    Gel gör beni aşk neyledi
    İnsanlardan istediği insanca bir sevgi ve işbirliğidir.
    Gelin tanış olalım
    İşi kolay kılalım
    Sevelim, sevilelim
    Dünya kimseye kalmaz
    Bir gönüle girmeyi hacca gitmekten yeğ tutar:
    Yunus Emre der hoca
    Gerekse bin var hacca
    Hepisinden iyice
    Bir gönüle girmektir
    Yunus’a göre günahların en büyüğü bir insana kötülük etmektir.
    Bir kez gönül yıktın ise
    Bu kıldığın namaz değil
    Yetmiş iki millet dahi
    Elin yüzün yumaz değil
    İnsanın içindeki şeytan, asıl şeytan kindir, der Yunus.
    Adımız miskindir bizim
    Düşmanımız kindir bizim
    Biz kimseye kin tutmayız
    Kamu alem birdir bize
    Yunus’a göre bütün din kitaplarının bir tek anlamı olabilir; o da insanı insanla barıştırmaktır. Kendimiz için istediğimizi başkası için de istemektir.
    Sen sana ne sanırsan
    Ayruğa da onu san
    Dört kitabın manası
    Budur eğer var ise

    Yunus dindardır. Dinini, Tanrısını sordunuz mu Yunus’a aşk, der, dost der. İnsanın dışında değil, içinde bulur Tanrısını.
    Bu tılsımı bağlayan
    Türlü dilde söyleyen
    Yere göğe sığmayan
    Sığmış bu can içinde
    Çok aradım özledim
    Yeri gökü aradım
    Çok aradım bulmadım
    Buldum insan içinde
    Yunus dünyayı bütün insanlarıyla benimser. Din, dil, renk ve inanç farkı gözetmez.
    Dünya benim rızkımdır
    Halkı benim halkımdır
    Dünyaya doyamadan göçenlerin ardından şunları söyler:
    Bu dünyada bir nesneye
    Yanar içim göynür özüm
    Yiğit iken ölenlere
    Gök ekini biçmiş gibi
    Yunus’un şiirleri haksızlığa ve sömürüye bir başkaldırıdır.
    Şunlar ki çoktur malları
    Gör nice oldu halleri
    Sonucu bir gömlek giymiş
    Anında yoktur yenleri
    Yunus’un dervişliği şairliğinden ayrılmaz. Dervişliğin ana ilkesi kendini bilmek ve kendini yenmektir. Dervişlik daha sonraları dünyadan elini eteğini çekmiş, her kadere boyun eğmiş insanlara maledilmiştir.
    Dervişlik dedikleri
    Hırka ile taç değil
    Gönlünü derviş eden
    Hırkaya muhtaç değil
    Yunus’a göre söz, kendini bilmenin sonucudur.
    Sözünü bilen kişinin
    Yüzünü ak ede bir söz
    Sözü pişirip diyenin
    İşini sağ ede bir söz

    Söz ola kese savaşı
    Söz ola kestire başı
    Söz ola ağulu aşı
    Balıla yağ ede bir söz
    Yunus aşk der, dost der. O tepeden tırnağa aşıktır.
    Aşkın aldı benden beni
    Bana seni gerek seni
    Ben yanarım dünü günü
    Bana seni gerek seni
    Ne varlığa sevinirim
    Ne yokluğa yerinirim
    Aşkın ile avunurum
    Bana seni gerek seni
    Yunus bazen Tann’nın adaletinden şüphe eder; hem beni yaratırsın, hem yapacağımı da bilirsin, sonra da günahlarımı tartıp beni yakmak istersin, der.
    Ben bana zulm eyledim ettim günah
    Neyledim nettim sana ey Padişah
    Kıl gibi köprü gerersin geç diye
    Gel seni sen duzağımdan seç diye
    Ya düşer ya dayanır ya uçar
    Kıl gibi köprüden adem mi geçer
    Kulların köprü yaparlar hayriçin
    Hayr budur kim geçerler seyriçin

    Yunus’un yaşadığı yıllarda Molla Kasım diye biri varmış. Molla’ya, Yunus’un şiirlerini yazılı olarak getirmişler. Başlamış okumaya. Her okuduğu şiiri dine, şeriata aykırı bularak yakıyormuş. Binlercesini yaktıktan sonra, kalanını da suya atmaya başlamış. Derken bir şiirinde durmuş:
    Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
    Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.
    Molla Kasım bunu görür görmez Yunus’a boyun eğmiş ve yakmadığı, atmadığı şiirleri bir hazine gibi saklamış. Onun için şiirlerinden binlercesini göklerde melekler, binlercesini denizdeki balıklar, kalan binlercesini de insanlar söylermiş.
    Yunus Emre hepimizin ortak değeridir. Anadilimiz Türkçe’yi yüceltmiştir. Bizi birliğe, dirliğe ve barışa çağırmıştır. Onun şiirleri softalığa; ülkemizi ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen çağdışı zihniyete, dinimizi siyasete ve ticarete alet etmeye kalkışanlara, Ilımlı İslam düşüncesini dayatanlara ve savunanlara, Almanya Müslümanlığını tezgâhlamaya çalışanlara karşı en büyük yanıttır.
    O saf, içten, Tanrı ve insan aşkıyla dolu bir Anadolu Müslümanıdır. Asırlar öncesinden bize selam yollamaktadır:
    Biz dünyadan gider olduk
    Kalanlara selam olsun
    Bizim için hayır dua
    Kılanlara selam olsun
    Selam olsun Yunus Emre’ye; barışa, dostluğa ve kardeşliğe…

    Bahattin Gemici