13 Nisan 2025 Pazar
Almanya'da Fenerbahçe efsaneleri ile eski Schalke 04 oyuncuları dostluk maçı yaptı
ÖLÜRSE TEN ÖLÜR, CANLAR ÖLESİ DEĞİL!
ÖZGÜR ÖZEL VE DİRENİŞ STRAJESİ
SİLİVRİ YOLCUSU KALMASIN
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu Eğitim; Mesut Yılmaz’ın başbakan olduğu Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi’nin, adı Anayol olan koalisyon yönetiminde, 4306 sayıyla yasalaşmış ve 1997- 1998 öğretim Yılı’ndan itibaren uygulanmaya başlamıştı.
Böylece 28 Şubat kararları, 5 yıllık ilkokul ve 3 yıllık ortaokul eğitimi birleştirilerek sekiz yıllık kesintisiz bir ilköğretim sürecinin yasallaşmasını sağlamıştır.
12 Yıllık Zorunlu Eğitim Sistemi (4+4+4 eğitim sistemi)’yse; AKP yönetimi tarafından 2012-2013 döneminde, Türkiye’de başlatılan eğitim sistemidir.
Türkiye’de zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkarılmasını ve eğitim sisteminin 4+4+4 biçiminde sıralanmasını öngören İlköğretim ve Eğitim Yasası’yla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Önerisi’ni, 20 Şubat 2012 tarihinde, AKP’nin beş Grup Başkanvekili TBMM’ye sundular. Kamuoyunda büyük tartışma yaratan yasa önerisi TBMM Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda, 11 Mart 2012‘de kabul edildi.
6287 sayılı bu yasa; 11 Nisan 2012 tarihinde Resmî Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Kamuoyunda 4+4+4 düzenlemesi olarak bilinen bu yasayla eğitim sisteminde büyük bir değişiklik yapıldı.
Bu değişiklikler 2012-2013 eğitim-öğretim yılında uygulanmaya başlandı.
Sistemin amacı; Necip Fazıl Kısakürek’in “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik… Halka değil hakka inanan, meclisinin duvarında hâkimiyet hakkındır düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti hakka kölelikte bulan bir gençlik…” sözlerini gerçekleştirmektir.
Şu sözler de dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkmıştır:
“Dindar nesil yetiştireceğiz. Muhafazakâr demokrat partisi kimliğine sahip bir partiden ateist bir gençlik yetiştirmesini mi bekliyorsun? Bir başbakan olarak hedefimi böyle belirlemişim. Bu demek değil ki; dinsize hizmet vermeyeceğiz. Dinsize de hizmet verdik, dindara da hizmet verdik. Biz şunu biliyorduk, bitaraf olan bertaraf olur.
Hedefimiz dindar nesil. Geçenlerde milli eğitim bakanımıza da söyledim. Bizim imam hatiplerde projelerimiz var. Doçentler, profesörler çıksınlar; ‘Ben imam hatiplerde yöneticilik yapmaya varım!’ desinler. İşte reform budur. Ben bu işin başını çekecek profesörlerimizin, doçentlerimizin olduğuna inanıyorum.”
Bu amacına ulaşmakta kararlı olan AKP ve onun başbakanı; amaçtan uzaklaşan her Millî Eğitim Bakanı’nın görevden affını istedi sürekli olarak.
2002 – 2023 yılları arasında, sırasıyla şu adları bakan yaptı o amacını gerçekleştirsin diye.
Erkan Mumcu (18 Kasım 2002 – 14 Mart 2003), Hüseyin Çelik (14 Mart 2003 – 1 Mayıs 2009), Nimet Çubukçu (1 Mayıs 2009 – 6 Temmuz 2011), Ömer Dinçer (6 Temmuz 2011 – 24 Ocak 2013), Nabi Avcı (24 Ocak 2013 – 24 Mayıs 2016), İsmet Yılmaz (24 Mayıs 2016 – 10 Temmuz 2018), Ziya Selçuk (10 Temmuz 2018 – 5 Ağustos 2021), Mahmut Özer (6 Ağustos 2021 – 4 Haziran 2023) ve Yusuf Tekin ( 4 Haziran 2023 – Görevde)
2021 yılında imzalanan, Anayasa’mızın 2. maddesine, 42. maddesine ve 1739 sayılı Temel Eğitim Kanunu’na aykırı olarak kurulan ÇEDES (Çevreye duyarlıyım, Değerlere sahip çıkıyorum.) bu amacının üstüne tüy dikti.
Başlangıçta, ÇEDES sözleşmesinde yalnızca ortaokullar ve imam hatip okulları uygulama kapsamındayken, 2023 yılında, MEB Yusuf Tekin döneminde imzalanan ek sözleşmeyle uygulama, erken yaştaki ilkokul öğrenciler de içinde, tüm öğrencileri kapsayacak biçimde genişletildi
Eski Genelkurmay Başkanı, Eski Millî Savunma Bakanı ve AKP Kayseri Milletvekili Hulusi Akar‘a şunları söyletti şimdinin cumhura başkanı Recep Tayyip Erdoğan:
„Eğitimin amacı bilgi değil, Allah korkusu ve kuldan utanmaktır. Ateistle mi, deistle mi, LGBT ile mi uğraşacaksınız?”
Eğitimde dinci grupların “gerici” baskıları sürüyor. Millî Eğitim Bakanlığı, cumhuriyet tarihinin en gerici öğretim izlencesini uygulamaya koyarken, cemaat ve vakıflar da okullara sokulmaya devam ediyor. Bunun yanı sıra, eğitimde gerici talepler de sürüyor. Gümüşhane İl Müftülüğü, 2024 Yılı Mevlidi Nebi ile Camiler ve Din Görevlileri Haftası kapsamında önceki gün Peygamberimiz ve Şahsiyet İnşası temalı konferans gerçekleştirdi. Konferansta Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdurrahman Altuntaşsunum yaptı. Prof. Dr. Altuntaş sunumunda, eğitimde maneviyatın önemli olduğunu savunarak, “Müreffeh milletler eğitimle ve bu eğitimi içselleştirmekle ileri giderek medeniyette öncü konumuna ulaşmışlardır. Müreffeh milletler seviyesine çıkmak istiyorsak; eğitimde ahlak ve maneviyatla yol almak gerektiğini yeniden idraklere yerleştirmeliyiz.” dedi.
Altuntaş’ın bu sözlerini eğitimci Özgür Bozdoğan; bizim de imzalayacağımız sözlerle şöyle değerlendirdi:
“Eğitimde ahlak ve maneviyat ile yol alınmalı yaklaşımı eğitimi dinselleştirmek isteyen bir kesimin bu düşünceyi meşrulaştırmak için uzunca bir süredir kullandığı bir yaklaşım. Bu düşünceye göre ne kadar çok din eğitimi verilirse o derecede huzurlu ve gelişmiş toplumlara ulaşılır. Oysa bu düşüncenin geçerliliğinin olmadığını uzunca bir süredir yaşayarak görmekteyiz. Eğitimin dinselleşmesi ve piyasalaşması eğitimin niteliğinin düşmesine ve öğrencilerin eğitim aracılığıyla yaşamlarını değiştirme umudunu yitirmesine neden olmaktadır. Burada bir diğer hedef de eğitim aracılığıyla iktidarın kendisini yeniden üretmesidir. Oysa eğitim öğrencilerin gelecek yaşama hazırlanması ve kendini geliştirmesinin en önemli araçtır. Bu nedenle de eğitimde bilimle ve akılla yol almak gelmektedir.”
AKP; onun genel başkanı, cumhura Başkan Recep Tayyip Erdoğan; cumhuriyetimizi bir İslam cumhuriyetine dönüştürme konusunda kararlılığını, kendisinden istenilenleri eksiksiz yerine getirerek sürdürüyor.
Onun bu kararlılığı çağdaş, laik, yol göstericisi bilim olan eğitim sisteminin altındaki saatli bombadır.
Bu bombanın pimini çekti çekmesine de, ne onun gücü yetiyor bombanın patlamasına, ne de ondan bu bombayı patlatmasını isteyenlerin…
Bombanın patlamaması, geleceğimiz olan çocuklarımızın bunların kötü amaçlarına kurban edilmemesi için verilecek savaşım yurtseverlik bilinci, sorumluluğu, gereğidir.
Gereği de değil, zorunluluğudur…