Hasan Arslan

Hasan Arslan

13 Nisan 2025 Pazar

    MEMLEKET DAHİLİNDE İKTİDARA SAHİP OLANLAR VE TARIMIN KATLİ

    MEMLEKET DAHİLİNDE İKTİDARA SAHİP OLANLAR VE TARIMIN KATLİ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Memleket dahilinde iktidara sahip olanlar şahsî menfaatlerini diğer tarım ülkelerinin ürettiklerini ülkemizde pazarlamak isteyenlerin menfaatleriye birleştirdiler ve bu nedenle de ülke tarımını katlettiler.

    Türkiye tarımını katletmekle kalmadılar, tarımın her alanında geçimini sağlayan insanlarınızı açlığa mahkûm ettiler.

    Türkiye tarımı bunların uyguladıkları tarım politikası sonucunda, neredeyse, bitti.

    Ne toprak tarımının ne de hayvancılık tarımının iler tutar yeri kaldı.

    Çiftçi kazanamıyor bu nedenle.

    Bu nedenle Türkiye gıda enflasyonunda Avrupa birincisi, dünya dördüncüsü…

    Tarımla uğraşan insanlarımızın tümü aç, beslenme sorunları var,  neredeyse açıktalar, tarımla uğraşanın borçlu oldukları bankalar neleri var neleri yoksa el koyuyorlar.

    Ne ev kalıyor ellerinde ne tarla, ne takım, ne hayvan, ne de tarım araçları ve gereçleri…

    „Nasıl oldu da bir tarım ülkesiyken bu duruma düştük?“  sorusunun yanıtı ayna gibi ortada.

    Çünkü; ülke, son 22 yıldır gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içinde olan kifayetsiz ve işbirlikçi birinin ellerinde yönetilmiyor, savruluyor.

    Tarımını, tarımla uüraşan yurttaşını öldüren bir ülkede insanların gıda güvenliklerinden söz edilebilir mi?

    Böyle bir ülke yurttaşının temel gereksinimi olan beslenmeyi nasıl gerçekleştirir?

    Açlığa ve yoksulluğa son vermek Birleşmiş Milletler’in de en başat amaçlarından biri, belki de en önde geleniyken ülkede yarattıkları bu sorunun bir açıklamasını yapabilir mi bu örgütün üyesi olan Türkiye’yi son 22 yıldır yönetenler?

    AB – Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası’nı  bu amaçla, açlığı ve yoksulluğu sonlandırmak amacıyla oluşturmuştur.

    Bu nedenle, akılla, bilimin gerkleriyle yönetilen ülkelerde, tarım ve gıda güvenliği serbest piyasa ekonomisine terk edilmez.

    Akılla ve bilimin gerekleriyle yönetilmeyen, savrulan ülkemizde bu nedenle tarım ve tarımdan geçinen yurttaşlarımız açtırlar, yoksuldurlar ve alacaklı bankaların kıskacındadırlar.

    Cumhuriyet döneminde kurulan ve devlet işletmesi olan Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu, Yem Sanayi AŞ, Et ve Balık Kurumu, Şeker Fabrikaları AŞ ve TEKEL gibi işletmeler özelleştirildiler.

    Bu kurumları ele geçirenlerin önceliği de ne tarımdır, ne de tarım işçisidir.

    Onların öncelikleri elde edecekleri kâlarıdır.

    Onlar yem fiyatlarını yükseltirler, hayvancılıkla geçinen çiftçiler süt ve et üretiminden zarar ederler, bu nedenle

    damızlık hayvanlarını kesime gönderirler.

    Sonuç sütte ve ette oluşan, bir türlü durdurulamayan fiyat artışlarıdır.

    Tek başına tüm ülkeyi besleyecek güce sahip olduğunu bildiğimiz Konya Ovası’nın çiftçisi ne eker, ne de biçer.

    O ekip biçmeyince dışalımcıya gün doğar. Dışarıdan alır onun ekip biçmediklerini ve yüksek kâr oranlarıyla satışa sunarak cebini doldurmaya bakar.

    Konya ovasının çiftçisi aç ve açıkta kalmış!

    Ona ne gam?

    Dışarıdan alınan kırmızı ve beyaz etin fiyatı elleri yakıyor…

    Tarımla uğraşmak isteyen girdi için dünyaları harcarken ürettiğine açıklanan taban fiyat devede kulak kalıyor.

    Bu nedenle ekmekten de, dikmekten de vaz geçiyor tarım işçisi.

    Artık çiftçilik yapmıyor.

    Tarım işçisini dışalımın yıkıcılığından korumak, desteklemek için yapılan Tarım Yasası’nın 21. maddesi; Her yıl, en az net olmayan ulusal gelirin  % 1’i tarımsal destekleme programlarına verilir.“ dese de bu madde hiçbir zaman, tam olarak uygulanmadı bunların döneminde.

    Türkiye’de on iki aylık gıda enflasyonu % 64.99 olarak hesaplandı.

    Bu oran; çiftçilzarar ederken diğer yandan yurttaşın gıda ürünlerini ucuza tüketememesi anlamındadır.

    Tarım ürünlerinin pahalı olmasının nedenleri arasında sayılanlarsa şunlar:

    Yüksek işçi ücretleri,  ulaşıma ödenen miktar, kabzımalların ve satış merkezlerinin sağladıkları kâr…

    Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması 19 234 lira. Bu rakam 17 002 liralık en düşük ücretin de üstünde.

    Bu da; Türkiye’de işçilerin, emekçilerin ve işsizlerin önemli ve ciddi bir gıda güvenliği sorunu olduğunu gösteriyor.

    İnsanalrımıza yaşattıkları bütün bu olumsuzluklar yetmezmiş gibi, yapılan yeni bir yönetmelik değişikliği ile iki yıl üst üste ekilmeyen tarlaların Tarım ve Orman Bakalnığı’nca başkalarına kiraya verilebileceği düzenlemesini getirdi KİFAYETSİZ MUKTEDİR.

    İnsanların ekip dikemedikleri topraklarına da el koyacak ve o toprakları işbirliği yaptıkları kişilere, kurumlara, devletlere peşkeş çekecek.

    Tek kurtuluş yolu; ülkeyi bu KİFAYETSİZ MUKTEDİR’in elinden almak ve insanlarımızı marabası gibi, ülkeyi babasının çiftliği, tapulu arazisi kullanmasına „DUR!“ demektir.

    Yapabilir miyiz?

    Evet!

    Yapabiliriz…