Hülya Yazıcı

Hülya Yazıcı

23 Mart 2025 Pazar

    ZULM İLE ABAD OLANLAR!

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    “Bal tutan parmağını yalar” diye bir deyimi atasözü olarak kabul etmeyi normal karşılayan bir toplumda, kendi refahı için zulm yapanların ve bu zulme, haksızlıklara göz yumanların çoğunlukta olmasına şaşırmamak gerek.

    Öyle ki, eğitimli, bilinçli, güç ve mevki sahibi kişiler ya da oluşumlar dahi, “bal tut parmağını yala” zihniyetinden feyz almakta hiçbir utanç görmemektedir.

    Çünkü menfaatin cazibesinden sadece çürümemiş ahlak ve yüksek erdem sayesinde korunabiliriz. Din, dil, ırk, köken, mezhep, cinsiyet, siyasi parti yancılığı gibi medeniyetin 200 yıl arkasında bıraktığı ayrımcı, çağ dışı etkenleri bir tarafa bırakıp, insan olmanın gerçek değer olduğunun farkına varıp, insana layık yaşamı hedeflemediğimiz sürece, huzurlu, refah içinde ve mutlu insanlar olacağımızı ummak da pek akıl işi olmasa gerek. Üstelik ne bal tutan parmağın sahibi, ne de balın gercek sahipleri, hiç kimseyi memnun göremezsiniz.

    Bizim gercek derdimiz tam da bu aslında. Bizi bu düştüğümüz durumdan, ne evrensel ahlak, ne bize özgü köklü olan, kültürel değerlerimiz koruyabildi. Hep birlikte, akla ve tüm inandığımız değerlere ihanet ettik, gözlerimizi kapattık. Viktor Hugo der ki, “Bir yalana inanmış olmak sizi aptal yapmaz, çünkü saf olmak karaktersiz olmaktan daha iyidir”. Yani her fırsatta insana, insan haklarına ve çevreye saygının öneminden, emeğin yüceliğinden bahsedenler, gelecek kuşakların bile hakkını yemekte , doğmamış çocukları borçlandırmakta bir sakınca görmediler. Üstelik yeterli iç tasarruf yok, ya da yeni istihdam alanları yaratacağız bahaneleri ile borçlanmayı meşrulaştırmaya çalışan politikaları ile ülkeyi borç batağına soktular. Bu kadar borçlanırken, hem bugünün gençlerinin hem de doğmamış kuşakların sağlığı, eğitimi, sosyal güvenliği için ayrılması gereken ulusal kaynakları anapara ve faiz ödemesi olarak yabancı para satıcılarının cebine akıttılar Bu durumda en ağır bedeli yüklenecek olan ve gelecekle ilgili umudunun tükendiğini acıyla farkeden gençler ise, çareyi ülkeyi terketmekte görmeye başladılar.

    Ülke her alanda cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı sürecini yaşarken, halkın duruma suskunluğunun, kabul etmişliğinin ve teslim olmuşluğunun, yani aslında ekonomik ve siyasi olarak bağımsızlığından vazgeçmiş olması korkunç değil midir? Dini sömüre sömüre, maddi, manevi bizi tüketen, kendini ve çevresini Abad eden, ülke insanını olmadık hallere sokan ve her dakika akıl dağıtıp, yer yer sopa bile gösteren ilkel siyasi baskının etkisinin kalmadığını, umudu tükenen insanların, “ne olacaksa olsun” rehavetine geçtikleri çok aşikar

    İşte zaman o zaman, şimdi bize ekonomimizin, siyasetimizin, refahımızın tüm sorunlarından arınmanın yolunu, kaybettiğimiz ahlaki değerlerimizle anlatacak, barışı,bilimi, ilimi yeniden muassır edecek politikalar vaktidir.

    Artık uykudan uyanıp, silkelenme ve hakettiğimiz adil ABAD`a ulaşma vaktidir…