ÇÖP DAĞLARI…

ÇÖP DAĞLARI…

ABONE OL
15:40 - 10/04/2025 15:40
ÇÖP DAĞLARI…
1

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Günümüzün en büyük tehlikesi sadece nükleer savaşlar değildir.

İnsanlığı farkettirmeden kuşatan ancak kimsenin aldırmadığı bir çöp sorunu var ki, bazı ülkeler atıklarını geri kalmış bölge ve kıtalara, atığın derecesine göre sözde imha etsinler diye para ile satıyor, gemiler ile kendi sınırları dışına gönderiyor.

Geçtiğimiz haftalarda küçük dağlar oluştursa da İzmir gezimizde Buca belediyesinin sorumluluk alanındaki çöplerin nasıl bayram günü kötü bir manzara oluşturduğunu, etrafa mikrop ve kötü koku saçtığına şahit olduk, eski günleri hatırladık.  Maalesef doğu ülkeleri olarak kabul edilen ve bizim sokaklarında bile burnumuzu tıkayarak gezeceğimiz şehirlerde insanlar fareler ve çöpler arasında yaşıyorlar. Veba ve koleranın kol gezdiği yerler askeri birliklerce ziyaretçilere kapatılıyor. Ne medeniyet ama!

Sanırım bir zamanlar korku filimlerinde izlediğimiz dünyanın tek merkezli ve tek sahipli günleri başladı galiba.   Eskiden kurgu olarak baktığımız pek çok olay gerçekleşiyor.  Ne yazıkki bunlarla ilgili haberleri yapan ve insanlığı aydınlatmaya çalışanlar sadece gazeteciler ve çevre örgütlerindeki idealist gençler, bir felaketi yaşamış ihtiyarlar oluyor. Hoş onlar da her zaman üstlendikleri gönüllü görevler nedeni ile hep hedef durumundalar… Oysa hükümetlerin bunları destekleyip iş birliği yapması lazım.

İsviçrede kaldığımız günlerde gönüllülerin çöp ayrıştırma tesislerinde çalıştıklarını, bunları geri dönüşüme kazandıracak projeler üreterek elde ettikleri gelirler ile başarılı merkezler kurduklarını, yerel yönetimler ile nasıl iş birliği yaptıklarına şahit olmuştuk. Anımsıyorum da Hollanda’da evinizden çıkan kullanmadığınız fazla eşyaları, oyuncakları, masa ve iskemleleri kapınızın önüne koyuyor, ihtiyacı olanlar her hangi bir ücret ödemeden lazım olanları alıyor, kalanların atılması veya imhası için yerel idarelere bir hizmet bedeli ödemek yolu ile kalanlardan kurtuluyordunuz.  

Kayağa gittiğimiz dağlarda ise, ürettiğimiz çöpleri yanımıza almak;  döndüğümüzde bir çöp kutusuna atmak zorunda idik. İçtiğimiz kolanın şişesini bile çantamıza koyuyor, geri getiriyorduk. Böylece dağlar kirletilmemiş oluyordu. Bizim gittiğimiz kayak merkezinde rehberimiz kabaca bir hesap ile, kayak günlerinde  iki tona yakın çöpün her gün şehirdeki çöp kutularına taşındığını belirtmişti.

Hollanda da, kanalların temizlenmesi başlıbaşına bir sorun teşkil ettiği için hükümet bu iş için yatırım yapan ve mikroorganizmalar üreten şirketlere teşvik vererek, durgun veya akar durumdaki su birikintilerinin mikrop yaymaması için programa destek vermiş, özellikle kanalizasyon gideri olmayan yerlerdeki atıkların imhası için mikroorganizmaların kontrollü bir şekilde kullanılması yönünde bir sistem kurmuştu.

Bu öyle bir organizma ki, sadece tuvalet atıklarını, durgun sularda oluşan tabakaları yok etmekle değil, çiftliklerde, hayvan kesimi yapılan mezbahalarda, hastanelerin temizlenmesinde, çöp toplama merkezlerinin temiz ve sağlıklı tutulmasında da kullanılan bir çözüm ortağı olmuş.

Türkiye de denenen ancak aşırı kimyasalların deşarj edilmesi, boya fabrikalarının ve sanayi atıklarının arıtılmadan deşaj edilmesi nedeni ile mikroorganizma yolu ile mücadele tarzı başarılı bulunamamış. Bizde sadece görüntü ve koku kirliliğinin giderilmesi için çalışılmış.

Şimdi ayni uygulama devam ediyormu bilmiyorum ama, bir zamanlar küçük limanlardan hurda demirler işlenmek üzere şilepler ile ülkeye getirilmeye, demir ve çelik üreten fabrikalarda ucuz fiyatlar ile alıcı bulduğu için radyoaktif madde içermesine rağmen eritilerek kullanılmaya devam edilmişti. Dünyanın başına dert olan Çernobil felaketinden sonra bölge adeta yağmalanmış, kaçak yollardan pek çok yasaklı malzeme gelişmekte ülkelere özellikle rus mafyası tarafından peşkeş çekilmişti.

Gerek çöp ve gerekse atıklar, büyük su rezervlerini her zaman tehdit etmiş, gerekli denetimler sağlıklı bir biçimde yapılamadığı için insanlar hayatını kaybederek çevreyi tehdit etmeye devam etmişti. Her ülkede bu konularla ilgilenmesi gereken siyasiler koltuk kavgaları nedeni ile, -halk sağlığı ile ilgili çok ça bir dertleri olmadığı için- denetim erki olarak görevlerini yerine getirmemişlerdir. Bu gibi kuruluşların denetim  görevlerini yapabilmesi için, çevreye zarar veren kuruluşlardan daha güçlü olması ve kararlarının geçerli olması, tedbir almayan kuruluşları kapatacak kadar yetki ile donatılması gerekir.   Yurt dışında bu tür kuruluşlar halk meclisleri ile koordineli çalışır ve kararlar tek yanlı olarak devletin paralı memurlarınca değil, bağımsız savcılar, laboratuvarlar, avukatlar ve yerel halktan oluşan gönüllülerce alınır.

Biz, çamaşır deterjanında bile Lab kullanımını henüz yeni, yeni kontrol altına alabilmiş bir ülkeyiz.

Umarım bir gün hepimiz bu güzel ülkenin siyanüre bulanmış topraklarını temizlemek için yaşam alanlarımızı terk etmek zorunda kalmayız.

Bu konularda ahkam kesmemi lütfen kınamayın. Çünkü uzun yıllar hatırı sayılır bir çevre derneğinin genel başkan yardımcılığını yapmıştım. Sonrasında neyle suçlandığımızı değil yazmak, hatırlamak bile istemiyorum.

Temiz bir çevre ile kalın…

Taner Tümerdirim

[email protected]

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
Tüm Yorumlar (1)
  • Yunus Uslu

    Taner bey ulkemizin ve dunyanin en onemli sorunlarindan birine degindiniz. Sorunun buyuklugu ve cozumun zorlugundan dolayi herhalde kimse bu konuda konusmak istemiyor gibi.

    Yanıtla
    +1
    -0


HIZLI YORUM YAP