DEVRİMCİ GÜÇLERİN BİRLİĞİ!

DEVRİMCİ GÜÇLERİN BİRLİĞİ!

ABONE OL
20:46 - 15/08/2024 20:46
DEVRİMCİ GÜÇLERİN BİRLİĞİ!
1

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İşsizlik, açlık, yoksulluk, pahalılık, baskı, zulm, ayrışmalar, çatışmalar, savaşlar…

Bu olgular: Ulus, milliyet, inanç duyguları üzerinden siyaset yapılan ülkelerde kendi dinamikleri üzerinden sosyal -siyasal değişim yaratacak halk hareketi oluşturmaz.

Ülke yoksulları; kendi koşullarını kader kabul eder, yaşıyor olmalarına şükürler sunar, tanrıya tevekkül ederler.

Kendisi gibi yaşayanlarla birlikte mücadele ederek yaşamlarını değiştirebilecekleri bilinci yoksul halklara taşıyacak devrimci güç yaratılmadan, toplumsal değişim olmaz.

Toplumsal değişim olmadan, özgürlük ve demokrasi zemini oluşmaz.

Yoksul halklar; baskı ve zulm altında olmalarına rağmen: Sağlıklı yaşadıklarına, ölmeyip hayatta kaldıklarına, nefes aldıklarına… şükürler ederek yaşıyorlar. Kendilerine yapılan haksızlıkları, Tanrıya ve diğer inanç değerlerine şikayet ederek, onlar tarafında cezalandırılacaklarına inanırlar. İsteklerinin gerçekleşmesi için inanç değerlerine dua eder gerçekleşmesini beklerler.

Yoksul halklar; ülke yöneticilerini inanç değerlerinin ve vatanlarının koruyucuları olarak bilirler.

İktidarlar halkları; ulus, milliyet, din, mezhep duyguları üzerinden kendilerine bağlı ve bağımlı hale getirirler.

Bu süreçte yoksul halklar eğitimden, sosyal yaşamdan, dini telkinlerle uzak tutulurlar. İktidarlar, televizyon proğramları, diziler, filimler, gazete haberleri, makaleler, kitaplar… üzerinden yoksul halkları kontrolleri altına alırlar. Halkları ulus, renk, dil, inanç üzerinden ayrıştırırlar. Bunların güçlü kesimlerini yedekleyen sistem ekonomik- siyasi çıkmaza girdiklerinde; ulus, milliyet, inanç çatışmalarını körükleyerek gündemi değiştirecek kaoslar yaratırlar.

Halklar arasında ayrışmayı diri tutarak, ortak sorunları üzerinden birlikte örgütlenmelerinin önünü keserler.

İktidarların siyaset mühendisleri, medya güçleri aracılığıyla yoksul halklara; vatan, millet, inanç duygularını işleyerek onların göreviymişçesine sorumluluk verirler.

Küresel sermayenin işbirlikçileri ülkelerin tüm değerlerini sermayenin hizmetine sunarlar. Küresel sermayenin fabrikasında sosyal-siyasal haklardan yoksun, kölelik koşullarında çalışan işçiyi başka bir işçiye karşı; kim daha fazla ulusalcı, milliyetçi, dinci, vatansever yarışına sokarlar.

Ülkesinin sanayi bölgelerinde, ABD, İngiliz, AB…, bayrağı asılı fabrikalarda çalışan işçilere; vatanın, milletin, bayrağın sahipleri olduklarının propagandası yaparak kendi politikalarının etkisi altına alırlar.

“Benim ülkemde İngiliz, ABD, AB, Çin sermayesinin ne işi var? Ülkemin sanayi bölgelerindeki fabrikada onların bayrağı dalgalanıyor. Onların fabrikasında kölelik koşullarında çalışan ülkemizin işçileri olarak bizler neden ulus, milliyet , inanç olarak ayrışıyoruz düşmanlaşıyoruz?”

Bu soruları yoksul halklar kendilerine sormazlar.

Sistemlerinin sürekliliği için; dini değerler üzerinden uyuşmayı, ulusalcı, ırkçı şekiller, şemalar oluşturulur.

Devletlerin zeminini koruyan siyaset mühendisleri; bu kuru rüzgarın nereden nasıl esmesi gerektiğinin zamanını ülkelerdeki gelişmelere göre belirlerler.

Devletlerin halklar üzerinde baskı gücü, süreç içinde olağanlaşır, sempati, bağlılık ve bağımlılık yaratır.

Bu koşullarda çocuklar olağan akışın bir parçası olarak büyürler. Gençlere bilgi taşınıp, bilinç oluşturulmadığında sistemin bir parçası olarak yaşarlar.

Ne yapmalı?

Yoksul halklar, kendilerini yönetenlerin karşısında, daha güçlü alternatifin varlığını görmeden süre gelen yaşamlarından kopmazlar.

Bu okuma üzerinden ilerlediğimizde; yoksul halkların farklılıklarıyla yaşayarak ortak değerleri üzerinde insanca yaşamalarının mücadelesini veren tüm demokratik güçler birlik olmalıdır.

Bu birleşmenin ortaya karşı bir güç çıkardığını gören yoksul halklar, özgürlük ve demokrasi cephesinde yerlerini mutlaka alırlar.

Bu tutumları pazarda dokunarak domates almalarına benzer. Gücü görerek inandığında, alışa gelinmiş sisteme karşı durma güvenleri oluşur.

Dünyanın hiç bir yerinde din, ulus, milliyet, mezhep faktörleri varken yoksullaşma, açlık, işsizlik, pahalılık tek başına, kendiliğinden sistemi değiştirmez.

Ancak, Sivil Toplum Kuruluşları, Sendikalar, Mesleki ve Akademik odalar, Siyasi Partiler’in oluşturduğu gücü kendisini yöneten mevcut güçten, daha güçlü, kararlı dinamik gördüğünde taraf değiştirirler.

Sonuç olarak

Mevcut durumda tek başına alternatif değilsen; hak ve özgürlükleri savunan tüm kesimlerle birleşecek, güçlenecek, yoksul halklara güven verecek, umut olcak, sistemi değiştirecek güç olacaksın. Yoksul halkların dönüştüğünde ülkelerde ekonomik, sosyal ve siyasal değişimi kaçınılmaz olur.

Hadi hayırlısı…

    Ali Gültekin 

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP