FARELİ KÖYÜN KAVALCISI

FARELİ KÖYÜN KAVALCISI

ABONE OL
23:40 - 13/04/2025 23:40
FARELİ KÖYÜN KAVALCISI
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Fareli Köyün Kavalcısı masaldaki gibi değil bu kez adaleti peşine taktı. Bu topraklarda kaval artık sadece masallarda değil, mahkeme salonlarında da çalıyor. Her üfleyişte bir karar, her notada bir tutuklama var. Adaletin terazisi bu sesle ayarlanıyor. Delil yok, gerekçe yok; varsa yoksa kimin sesi kimin kulağına çalınmış, mesele bu. Hâkim kürsüsünden çok, kavalın ucunda olan belirliyor kim suçlu, kim masum.

Anayasa, raflara kaldırılmış bir hatıra defteri gibi. Atatürk ilke ve inkılapları ise sadece törensel metinlerde, içi boşaltılmış birer süs. Hâlbuki o ilkeler halkın, hukukunun, hakikatinin temeliydi. Şimdi ise kavala uymuyorsa, kaldırılmaları yeterli gerekçe sayılıyor. Mahkemelerde bağımsızlık değil, bağlılık esastır denmeye başlandı. Yargıçlar artık cübbelerinin düğmesiz olduğunu unutmuş gibi, emir gelince ilik arıyor. Talimatlar yargı kararının yerini almış durumda.

Gözaltı kararı, dava dosyasından değil, telefon ekranından geliyor. WhatsApp’ta düşen mesajlar karar metinlerinin taslağını oluşturuyor. Cümleler kısa, ama etkisi uzun: “Gözaltına alın, gerekçeyi sonra yazarız.” ya da “Mahkeme başlamadan hüküm belli olsun.” Avukatlar ne söylerse söylesin, protokol dışı ses kabul ediliyor. Savunma bir tür dekor, sahneye renk katması dışında işlevi yok.

Artık mahkemelerde hukuk değil mizansen konuşuyor. Deliller değil, hangi cephede durduğun önemli. Mahkemeye çıkan biri için adaletin ilk sorusu “Haklı mısın?” değil, “Bizden misin?” oldu. Suç isnadı değil, konjonktürel duruş kararların merkezine oturdu. Kimin gözaltına alındığı değil, kimin gözaltına alınmasının alkışlandığı konuşuluyor.

Kavalı çalan, diplomasını iptal ettiriyor. Yetmiyor; atandan kalan mirasına el koyuyor. Geçmediğin köprüye borçlandırıyor, doğmamış çocuğuna fatura kesiyor. Kavalı usul usul üflüyor; yavaş ama kararlı bir ezgiyle. O ezgiyle insanlar fişleniyor, siciller kararıyor. Hukukun adı geçiyor, ama kendisi ortalarda yok.

Yargı, sadece yargı olmaktan çıkmış. Sistem, bir yönlendirme merkezine dönüşmüş. Kim konuşacak, kim susacak, kim tutuklanacak – hepsi yazılmış, ezberlenmiş bir senaryonun parçası. Mahkeme salonları artık gerçeğin değil, bir anlatının mekanı. Görevli herkes rolünü biliyor. Cümleler ezber, kararlar önceden hazır. Savcı metni okuyor, hâkim başını sallıyor, sanık şaşırıyor. Herkes işini biliyor, bir tek adalet ne iş yaptığını hatırlamıyor.

Ülkede adalet, tabelalardan içeri giremiyor. Sadece girişte yazıyor “Adalet Sarayı”, içeri girince saray kalıyor, adalet dışarıda unutuluyor. Anayasayı hatırlatan olursa “mevzuata aykırı” deniyor. Atatürk’ü hatırlatan olursa “gündemi provoke etmeyin” uyarısı geliyor. Hukuk, artık yalnızca bir vitrin. İçeriği boş, fiyatı yüksek. Adalet alıcı bulamıyor çünkü güven kalmamış.

Ama kaval hâlâ çalıyor. Her karar o kavaldan çıkıyor. Her dosya o kavalın ucunda açılıyor. Her tutuklama onun notasına uygun gerçekleşiyor. Tüm ülke susturulmuşken, bir tek o konuşuyor. Usul usul, sinsice… çünkü en tehlikelisi en yavaş çalınandır. En derine işleyen, en sessiz olandır.

Kavalını üflüyor, belediye başkanları tutuklanıyor. Bir üflüyor, kayyum geliyor bunu da hukuka uygun yapıyor gibi gösteriyor. Kavalı usul usul üflüyor; yavaş ama kararlı bir ezgiyle. O ezgiyle insanlar fişleniyor, siciller kararıyor. Hukukun adı geçiyor, ama kendisi ortalarda yok.

Aslında, bu Fareli Köyün Kavalcısı değil. Bu, yalancı çoban… Koyunlarını otlatırken, kaval çalan köylüye yalan söyleyen çoban. Ve o kavalın ardında, her şeyin farkında olmayan bir sürü… Ahali çobanın yalancı olduğunu biliyor. Ama korkuyor, çünkü kavalından daha yüksek bir ses duymak imkansız hale gelmiş durumda.


Okan Bent Önok

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP