2024 yılının son günleri ve 2025 yılının ilk günleri salt ülkede yaşayan 30 000 000 (otuz milyon) insanımızı doğrudan ilgilendiren en düşük işçi ücretinin saptanması, sosyal güvenlik kurumu, bağkur ve emekli sandığından emekli olanların aylıklarında yapılacak bilmem kaç yüzdelik artırma tartışılmalarıyla yaşandı.
İnsanlarımızın 2025 yılını nasıl yaşayacaklarına karar verdiler, cumhurbaşkanlığından, çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığına, hazine ve maliye bakanlığından işçi ve işveren sendikalarına ve hatta merkez bankasına gelene değin bu işlerin başındakiler.
1 Ekim 2024’ten bu yana yoğunlukla sürdürülen bir tartışma konusu da ülkenin yarım asırdan buaya gündemindeki Kürt sorunu ve o sorunun çözümüne ilişkin düşünceler, öneriler…
T.C. Adalet Bakanlığı; cumhurbaşkanından gelen yeşil ışıktan sonra DEM Parti’den Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in 28 Aralık günü İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşmesine izin ver(ebil)di.
Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve yerine kayyum atanan Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk sürece ilişkin görüşmelere başladılar.
TBMM Başkanı ve MHP Genel Başkanıyla görüştüler.
Yarın; 6 Ocak 2025 günü, AKP, CHP ve SP ile de görüşecekler.
İYİ PARTİ görüşme isteğine olumlu yanıt vermeyeceğini açıkladı. ZAFER PARTİSİ, ANAHTAR PARTİSİ, BBP de görüşmeyeceklerini duyurdular kamuoyuna.
Son duyumlar doğruysa; bu isimler, Edirne’de tutuklu Selahattin Demirtaş’la da görüşmeyi düşünüyorlarmış.
Bu üçlü; önce yaptıkları görüşmelerden memnun, mutlu ve umutlu olduklarını açıkladılar.
Tabii atılan adımdan memnun olmayanlar da var.
İşin ilginci; AKP, MHP ve CHP “Kürt Sorununun Demokratik Çözümü” konusuna dip not ekliyorlar.
Örneğin; bu oyunun baş rol oyuncusu olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli;
“Çözüm veya açılım diye bir süreç yoktur!” diyor.
O; öyle diyor da, arkasındaki güçler, sürecin kendi amaçlarının dışına çıktığını görüp onu sürecin dışına atabilirler de…
Öyle olursa; onun bu işteki yeri, “Öcalan bizim isteğimiz gibi terör örgütünü feshettiğini açıklasın,umut hakkından yararlansın”dan öteye gitmeyecek demektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Kürt sorunu yoktur, çözüm süreci yoktur. Ülkemizin önünde yeni bir yol açacak bu sürecin suhuletle, karşılıklı iyi niyet ve anlayış içinde yürümesi için her türlü gayreti gösteriyoruz, ama gerektiğinde devletimizin kadife eldiven içindeki demir yumruğunu devreye almaktan da çekinmeyeceğiz.” ”diyerek Bahçeli’yle boy hizasında olduğunu gösteriyor.
Yakında birileri bir beyzbol sopasının yanında, elinde telefon, birilerini arama pozu verebilir.
Kürt sorunu ve çözümü tartışmaları, son 40 yıldır CHP için, „Vur abalıya!“ deyimin tam karşılığıdır.
ANAP’tan başlayarak AKP ve paydaşları, bu konuda, sürekli abalının sırtına indirdiler sopalarını.
O sopa; CHP ve Kürtler arasında oldukça derin ve kapanması son derece güç uçurum yaratmakta epey başarılı oldu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel;
“Kürtlerin sorunu olup olmadığına devlet değil, Kürtler karar verir. Kürtler sorun yoktur diyene kadar vardır ve çözülmesi gerekir. Terör sorunu ve Kürtlerin sorunu birlikte çözülmediği sürece ikisi birbirini doğurmaya devam edecektir.” açıklaması yaparak Kürt sorunu konusundaki tartışmaları ve girişimleri, CHP’nin yumuşak karnıoyununu bozdu, sorunun demokratik çözümünün önemini vurguladı.
Bunun farkında olanlar; Özgür Özel’in “Şehit ailelerinin ve gazilerin gözlerine bakamayacağımız hiçbir çözümün tarafı olmayacağız…” sözlerini ona karşı kullanmaya başladılar.
Başarabilirler mi?
Aklın yolu kullanılırsa, duygusallıktan öte somut söylemlerle, hayır!
Abdullah Öcalan, DEM PARTİ ve CHP; Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni çözüm yeri olarak vurguluyorlar.
AKP ve MHP; buna, „Olmaz! “ diyememektedirler.
Hiç kuşkusuz meclis önemlidir.
Ama, fakat ondan da önemlisi Türkiye’nin, halkımızın bu konuyu, her boyutuyla, tüm katmanlarında, özgürce tartışması, Kürtlerin istemlerinin toplumsal uzlaşmayla gerçekleştirilmesidir.
Bu sorun bu yöntemlerle çözüme kavuşursa eğer; aşırı milliyetçi, ırkçı odakların kışkırtma anlamı taşıyacak sesleri kesilir, söyleyecek sözleri kalmaz.
Türkiye’nin tüm katmanları derken; ilerici demokratik güçler, demokrasi güçleri, sendikalar, emek ve meslek örgütleri, çeşitli türden kitlesel demokratik örgütler, demokrasi savaşımı içinde yer alan aydınlar, akademisyenler, kültür insanları, insan hakçılarından, toplumun tüm etken güçlerinden, Meclis’te temsilcileri olsun olmasın, tüm siyasi parti ve çevrelerden söz ediyoruz.
Bu savaşım; hiç kuşkusuz, amasız, fakatsız, antiemperyalist, kardeşlikten, özgürlüklerden, barıştan yana, çok kapsamlı, çok önemli bir savaşımdır.
ALMANYA
1 gün önceALMANYA
1 gün önceAVRUPA
1 gün önceALMANYA
1 gün önceALMANYA
1 gün önceGÜNCEL
1 gün önceALMANYA
1 gün önce