TÜRKİYE´DE KADIN OLMAK!

TÜRKİYE´DE KADIN OLMAK!

ABONE OL
19:36 - 07/03/2025 19:36
TÜRKİYE´DE KADIN OLMAK!
1

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Her 8 Mart’ta tarihsel süreç gündeme taşınarak süregelen kadın mücadeleleri anlatılarak günümüzün kadınlarının mücadelesine yer verilmiyor. Evet tarih öğrenilmeli, ancak bugün de tarihe not düşmek de onun kadar  önemli.

8 Mart, dünyanın dört bir yanında emekçi kadınların haklarını savunduğu, eşitlik mücadelesini yükselttiği bir gün olarak kutlanmaktadır. Türkiye’de kadın olmak ise coğrafi, kültürel, sınıfsal ve dini faktörlere göre farklı deneyimler içermektedir. Bu makalede, Türkiye’de kadın kimliğini çok boyutlu olarak; coğrafya, kültür, eğitim, annelik, sınıf ve din ekseninde kadınların karşılaştığı zorlukları ve mücadelelerini inceleyeceğiz.

Coğrafi olarak kadın

Türkiye’nin doğusu ve batısı arasında kadınların toplumsal konumları açısından belirgin farklar bulunmaktadır. Batıda kadınlar sanayileşmiş, kentleşmiş bölgelerde daha fazla ekonomik ve sosyal özgürlüğe sahipken, doğuda ataerkil geleneklerin hâkim olduğu kırsal bölgelerde kadınların eğitime, istihdama ve karar alma süreçlerine katılımı daha sınırlıdır.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çocuk yaşta evlilikler, töre cinayetleri ve kız çocuklarının eğitim hakkından mahrum bırakılması gibi ciddi sorunlar devam etmektedir. Buna karşılık büyükşehirlerde kadınların daha fazla eğitim ve istihdam imkânına sahip olduğu, ancak burada da işyerinde cinsiyetçi ayrımcılık ve cam tavan engelleri ile mücadele ettikleri görülmektedir.

Kültür Olarak Kadın

Toplumsal cinsiyet rolleri ve kalıp yargılar

Türkiye’de kadınlar, geleneksel aile yapısı içinde genellikle “evin direği”, “annelik kutsaldır” gibi söylemlerle özdeşleştirilirken, toplumsal cinsiyet rolleri kadınları büyük ölçüde aile içindeki sorumluluklarla sınırlamaktadır. Kadınların kariyer yapması veya toplumsal alanda daha görünür olması hâlâ bazı çevrelerde sorgulanmakta ve kadınların geleneksel rollerine geri dönmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Özellikle muhafazakâr kesimlerde kadının öncelikli görevi annelik ve ev işleri olarak görülürken, seküler kesimlerde kadınların ekonomik bağımsızlık kazanması ve kamusal alanda aktif olması daha fazla teşvik edilmektedir. Ancak her iki kesimde de kadınların üzerindeki toplumsal baskılar farklı şekillerde kendini göstermektedir.

Eğitim Olarak Kadın

Fırsat eşitliği var mı?

Eğitim, kadınların toplumsal hayatta güçlenmesinin en önemli araçlarından biridir. Türkiye’de kız çocuklarının eğitime erişimi, kırsal bölgelerde ve düşük gelirli ailelerde hâlâ kız çocuklarının okula gönderilmemesi önemli bir sorundur.

Yükseköğretimde kadınların oranı artmasına rağmen, mezun olduktan sonra iş hayatına katılımlarında ciddi düşüşler yaşanmaktadır. İşverenlerin kadınlara yönelik ayrımcı tutumu, kadınların evlilik ve annelik sebebiyle iş gücünden çekilmesi, vardiyalı çalışma, sendikal örgütlülük mücadelesinin zorlukları gibi faktörler sıralayabiliriz.? Eğitimde elde edilen kazanımların iş hayatına tam olarak yansımaması bir başka handikap.

Biyolojik Anne ve Emektar Anne

 Kadının çifte yükü

Türkiye’de kadın olmak, sadece biyolojik bir annelik rolüyle sınırlı değildir. Kadınlar,  aynı zamanda emekçi anneler olarak da toplumun yükünü taşımaktadır. Ev içinde ücretsiz bakım emeği veren kadınlar, aynı zamanda dışarıda çalışarak ekonomik katkı sağlamak zorunda kalmaktadır. Kendini biyolojik anne rolüne kaptırarak emekçi kadınlardan soyutlayanlarının olumsuz  etkileri  hala kırılmadı. Kadınlar, iş hayatına girdiklerinde genellikle hem evin hem işin sorumluluğunu birlikte taşımakta, erkekler ise ev içi sorumlulukları paylaşmada daha az rol üstlenmektedir. Bu durum, kadınların fiziksel ve psikolojik olarak daha fazla yük altında kalmasına neden olmaktadır.

Sınıf Olarak Kadın

İşçi kadınlar ve çalışma hayatında eşitsizlikler

Türkiye’de işçi sınıfından kadınlar, hem toplumsal cinsiyet eşitsizliği hem de sınıfsal sömürü ile karşı karşıyadır. Düşük ücret, sigortasız çalışma, kötü çalışma koşulları ve işyerinde cinsel taciz gibi sorunlar, özellikle mavi yakalı kadın çalışanlar için büyük engeller oluşturmaktadır.

Tekstil, hizmet sektörü ve tarım gibi kadın istihdamının yoğun olduğu alanlarda, kadın işçiler uzun saatler boyunca düşük ücretle çalışmakta, sendikalaşma hakları engellenmekte ve iş güvencesinden yoksun bırakılmaktadır.

Beyaz yakalı kadın çalışanlar ise yönetici pozisyonlarına yükselmekte zorlanmakta ve cam tavan engeli ile karşılaşmaktadır. Kadınların erkek meslektaşlarına göre daha düşük maaş alması da büyük bir adaletsizlik olarak varlığını sürdürmektedir.

İslam ve Kadın

İnanç, Gelenek ve Modern Yorumlar

İslam, kadın hakları konusunda tarih boyunca farklı yorumlara tabi tutulmuştur. Kimi çevreler, İslam’ın kadınlara belirli haklar tanıdığını vurgularken, kimi geleneksel yaklaşımlar ise dini referansları kullanarak kadınları ikinci plana itmektedir.

Türkiye’de muhafazakâr kesimler kadınların tesettürlü olması, aile içinde erkeğe tabi olması gibi konulara önem verirken, daha modern ve reformist İslam yorumları kadınların toplumsal hayatta daha aktif olması gerektiğini savunmaktadır.

Öte yandan, İslam adına kadınların eğitimden, iş hayatından veya siyasal temsilden dışlanması, dini referanslarla meşrulaştırılan ataerkil bir düzenin parçası hâline gelmektedir. Türkiye’de hem seküler hem de muhafazakâr kadınlar, kendi çevrelerinde kadın haklarını savunmak için farklı mücadele yöntemleri geliştirmektedir.

8 Mart ve Kadınların Mücadelesi

Türkiye’de kadın olmak, coğrafyaya, kültüre, eğitime, sınıfa ve dini inançlara göre farklı deneyimler barındıran çok katmanlı bir süreçtir. Ancak tüm farklılıklara rağmen kadınların ortak mücadelesi, toplumsal cinsiyet eşitliği, ekonomik bağımsızlık ve haklarının korunması üzerine şekillenmektedir.

8 Mart, sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda kadınların yıllardır süren hak mücadelesinin hatırlatıldığı bir gündür. Emekçi kadınların çalışma hayatında daha adil koşullara sahip olması, eğitimde fırsat eşitliği sağlanması, kadınların toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanan baskılardan kurtulması ve her kadının özgürce yaşayabileceği bir toplum inşa edilmesi için kadın hareketleri, feminist örgütler ve sendikalar mücadelesine devam etmektedir.

Türkiye’de kadınların geleceği, bu mücadelelerin ne kadar başarılı olacağına bağlıdır. Kadınlar, haklarını kazanmak için her 8 Mart’ta olduğu gibi bugün de seslerini yükseltmeye devam ediyorlar.

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP