Altı aya yakın yaşadığımız Anavatan Türkiye’den Almanya’ya dönüşümüz iki hafta oldu.

İki hafta içerisinde ev düzeni, çocuklarımız ve ‘’daha ne zaman döneceksiniz?’’

Diyen Torunumuzla hasret giderip sağlık kontrollerinden sonra yaşantımıza kaldığımız yerden

başlamaya çalışıyoruz.

Yerleşme telaşı geçince, Yeni Türkiye ile Almanya arasındaki farkın giderek açıldığını gördük.

Almanya eski Almanya’ydı ama Yeni Türkiye AKP-MHP-HÜDA-PAR-SADAT ortaklığı ile bir Ortadoğu rejimine dönüşmesinin giderek daha katı dayatıldığını yaşadık.

İki hafta geçmesine rağmen Alman komşularımız rastlaştığımızda ‘’ hoş geldiniz!’’ Dediler.

Türkiye’de komşular sadece ‘’hoş geldiniz’’ demezlerdi, yemek, tatlı getirirlerdi.

Almanya’da alt komşumuzun köpeği vardı.

Ama iki hafta içinde sadece bir kez köpek ağlaması gibi sesini duymuştuk.

Sahipleri hemen dışarı götürerek tuvalet gerekesimini yaptırtırlardı. Dönüşlerini pek duymazdık.

Türkiye’de komşumuz köpeğini balkona koyar sabaha kadar bütün komşular köpek havlaması

dinlemek zorunda kalmışlardı.

Şikayetleri hayvan düşmanlığına bağlamakla yetiniyor, köpeğe yaptığı işkencenin farkında değildi.   

 Hatta bazı anne babalar, tatillerini rahat geçirmek için çocuklarına bir ev köpeği ya da bir kedi alırlar, tatil sonrası köpeği ve kediyi sokağa bırakıp dönerlerdi.

Bu kural hiç değişmemiş.

Tatil bittiğinde sokaklar yine sahipsiz kedi ve köpekler kaderine terkediliyorlardı.

Hükümet ise çözümü bu hayvanları öldürmekte buluyorlardı!

FRANKFURT’TA Bugün yürüyüş yapmak için parka gittik.

Sokakta, parkta çok insan olmasına rağmen yerlerde ne kâğıt, ne çör-çöp vardı!

İnsanlar yolda, sürücüler kurallara uyuyor, geceleri araba gürültüsünü duymuyorduk.

Türkiye’de gece yarısı bile arabada en yüksek sesle Arabesk müzikler çalmak adet olmuştu.

Adamın altında üç milyonluk araba, burnunu silip mendilini sokağa attığında kimse uyarmıyor!

Deniz kenarında çekirdek kabuklarını hatta yemek artıklarını güneşlendiği yere atıyorlardı.

Beş Kilometre karelik ilçede ne kadar cami varsa her cami için dikilmiş direklerde üçer adet hoparlörde en yüksek seste, her imamın kendine has makamda ezan okunması adettendi.

Gece yarısı bile hasta, sabah erkenden işine gidecek insanlar yanında, başka inançtan olan insanları umursamadan ezan okunan hoparlörler; Suudi Arabistan’daki din Polisleri görevini yapıyorlardı.    

Bizim dincilerin ‘’kâfir’’ dedikleri Avrupa’daki Başbakanların, Cumhurbaşkanların,  muhaliflere tarafsız

gazetecilere aktivist kadınlara asla küfür, ya da hakarette bulunduklarına tanık olmadım.

Türkiye’de kendisini ‘’İstanbul’un İmamı’’ ilan eden Erdoğan Siyasal İslamcı kuraldan olsa gerek

 hem Başbakanlığı sürecinde hem de cumhurbaşkanlığı döneminde muhalefet liderlerine öfkelendiğinde, eğer eline yazılıp tutuşturulan kâğıttan okumuyorsa:

BE ADİ ALÇAK, SÜRTÜK, EŞKİYALAR, SEFİL, BUNLAR ÇÜRÜK AHLAKSIZ, ŞEREFSİZLER, ÇUKUR, BUNLAR TERÖRİST, BUNLAR HAİN, NAMUSSUZLAR, BUNLAR GERİ ZEKÂLI, KAN EMİCİ, NEBBAŞ, HAYSİYETSİZ, CİBİLİYETSİZ, İSRAİL DÖLÜ, KAN EMİCİ gibi güzellemeleri sıralıyor! (* 1)

Ne danışmanları, ne ailesi, ne de ortakları uyarmıyorlar, daha doğrusu uyaramıyorlar!

Müslüman Biraderlerin son kalan temsilcisi olarak inancının gereğini yaptığına da inanıyor.

Nedense bu sözleri kapısında bekleten Putin’e

Ne de ‘’Akıllı ol, perişan ederim!’’ Diye tehdit eden Trump’a edememişti

Avrupalı siyasetçilerin Erdoğan’dan daha çok öğrenecekler var! 

YILDIZ AKALIN

(*1) Bu sözler Erdoğan’ın sözleridir! Tek sözcük bile eklenmemiştir!